28 Temmuz 2011 Perşembe

Ben giderim blogum kalır,dostlar beni hatırlasın!

                                       bu da benim gideceğim yer                                                  

Bu bir veda yazısı değil,aman öyle anlaşılmasın..Veda etmem ben bu bloga.
Ama bir tatil yazısı olduğunu söyleyebilirim..
Zaten sergiye gidemeyeceğimi anlatırken de bahsetmiştim biraz,tatile gideceğimden..
Şimdi biraz daha detayına ineyim sizler için.
Yarın öğle saatlerinde yola çıkacağım bir aksilik olmazsa,İzmir'e doğru.
Merkeze gitmiyorum ama ben.. Tatil beldesine gidiyorum ve bu yüzden orada internet bağlantısı yok ne yazık ki..
Aslında normalde üzülmüyordum bu duruma,biraz teknolojiden uzak kalmak iyidir diye ama bu sefer üzülüyorum,çünkü bloguma yazı yazmayı ve sizlerle konuşmayı seviyorum,buna bağlı olarak da özleyeceğim..
Yaklaşık bir ay kadar düzenli şekilde giremeyeceğim bloguma ama ara sıra net bulduğumda mutlaka buradayım :)
O yüzden ihmal etmeyin beni sırf gidiyorum diye,unutmayın da! Geldiğimde hepinizi tastamam görmek istiyorum!
Hem tatil boyunca neler yapacağım bir özet geçeyim..
Öncelikle hasretle beklediğim denizime kavuşacağım ve günün en bol saatlerini orada geçireceğim :)
Yanımda üç adet kitap götürüyorum onları okuyacağım..
Bu aralar çizim yapmaya karar verdim,görüş açımı derinleştirmek için..Bu yüzden eski yeteneklerimi hatırlamaya çalışacağım bir kaç karalama yaparak..
Sonra,bolca ingilizce çalışacağım.(yanımda ingilizce kitaplar da götürüyorum ince ince)
Ek olarak İtalyanca cep kartımdan da bir şeyler çalışacağım :)
Stokladığım film ve dizileri izleyeceğim bol bol..

Anladığınız üzre her saniyemi değerlendirmek istiyorum bu sefer..
Ve en önemli son iki şey daha var..
Birincisi,ablamı göreceğimm,onu çok özledim :)
İkincisi de,orada da yazmak için bolca malzeme yakalayacağımdan dolayı,buraya ekliyormuş gibi bol bol yazı yazacağım..Yazdığım tarihleri de bir kenarına düşüp,her internet bulduğumda yayınlayacağım :)
Bu yüzden takipte kalın tamam mı ? :)
Yavaş yavaş kapanışı yapıp inzivaya çekiliyorum..Ama hala aklımda sergi var :/

Ben giderim blogum kalır,dostlar beni hatırlasın ;)
Öperim hepinizi çokça,hoşça kalın ;)

Kestikk!

Birisi "mevsim"mi dedi ?


Bu insanoğlu çok nankör!
Ben insanoğluyum.
O halde ben de nankörüm.
Bakın size bir"akıl yürütme(kıyas)"yaptım.Klasik mantığı severim:)

Neyse efendim,bahsedeceğim şey mevsimler,ve bizlerin nankörlüğü.
Her kış,insanların en az %80 i soğuk havalardan yakınır değil mi ? Yani,kış aylarını seven insanlar bile elbet bir süre sonra dert yanar,"havalar çok soğuk,donuyoruz,yok efendim doğal gaz faturası tavan yaptı,yaz gelsin artık"diye..Yanlış mıyım?
Öyle ya da böyle kış mevsimini geçiririz,sonra yavaş yavaş yaz gelir.Yavaş yavaş cehennem sıcakları artmaya başlar.Bu sefer yine yakınmaya başlarız,o hasretle beklediğimiz yaz mevsiminden.
"Amanın bu ne sıcak,terden eriyeceğim,esen bir yer yok mu?,of kış gelsin yahu bu ne böyle.." söylemleri ile..
Hatta ben de şu an bu yakınmayı yapmaktayım..Ama neden?
Çünkü geçerli olduğunu düşündüğüm bir sebebim var.
Hemen anlatayım ki; benim odamın penceresi,güzide bir İstanbul semtinin,güzide bir otobanına bakıyor!
Şu anda şu yazıyı yazarken,ya da odamda vakit geçirirken,hatta en vahimi uyurken cam açamıyorum.
Çünkü o camı açtığım zaman,hangi saat olursa olsun otoban gürültüsünden duramıyorum.Yan odadan bana seslendiklerinde duyamıyorum,müzik dinlemeye ya da film izlemeye çabalamaktan hiç bahsetmiyorum bile..
İşte böyle zamanlarda tavana derin ve buğulu bakışlar atarak kaldırıyorum başımı ve kış mevsimi canlanıyor gözümde ..
Camım sımsıkı kapalı,ayaklarım kalorifer peteğine yapışmış,üzerimde yorgan,kucağımda laptop,yanımda sade nescafe'm,yastıklarımı sırtıma dayamış blog yazıyorum...
Şu an çok sevimli geldi mesela bu bana.
Ama sorun şu ki,kışın da yaz için böyle hayaller kuruyorum..
Yaz gelsin diyorum,denize gireyim,yorgansız yatayım,kat kat giyinmekten kurtulayım diyorum..
Şimdi itiraf edin,siz de düşünmüyor musunuz bunları ? Düşünüyorsunuz tabii ya..
Ama bunun bir çözümü var mı ? Ya da kendince bunu aşmış birileri var mı merak ediyorum..
Çünkü bu nankörlük alır başını gider,kimse de dur diyemez..

P.s : En sevdiğim mevsim "ilkbahar"dır :)

Kestikk!

26 Temmuz 2011 Salı

Fikir hırsızlığı gibi bir şey


Bugün fark ettiğim bir olayı buraya aktarmak istiyorum.
Bildiğiniz üzere sosyal paylaşım sitelerinde herkes birbiriyle bilgi,fikir,anı vs.paylaşabiliyor.Resim,video falan da cabası.Neyse bugün kendi profilimde dolaşırken bir arkadaşımın benim yazdıklarımı,kendi arkadaş kitlesine yutturduğunu gördüm.Hemde aylardan beri.
Aaa benim yazdıklarımı,paylaştıklarımı nasıl sessiz sedasız alırsın hede hödösü yapmayacağım tabii ki..
Ama asıl olarak dikkatimi çeken şey şu ki;içinde bana ait "fikirlerin" olduğu cümleleri de izinsizce alması.
Hadi pek sallamadın onu anladım,şirinlik yaparak falan yazabilir miyim de bari,be insan!
Korkuyorum acaba blog da açmış mıdır kendine buradan kopyala yapıştır diyerek.Blogumu söylemeyeyim bari.
Azıcık kızmakla beraber,garip bulduğum bir olay oldu bu bana.Yani insanın kendi fikri olmaz mı?Hadi olmaz diyelim;noktasına,ünlemine,virgülüne kadar da alınmaz bence,oraları kırpsaymış bari.
Gün gelir de buraya rast gelip okursan sevgili arkadaş,evet kızdım sana azıcık,ama yine de kedi canını senin.

Cutt!

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Nil Elimde !

Bu da benim.
 Merhaba dostlar, bu blogun sahibi Nil şuan elimde. Kendisini kurtarmak istiyorsanız, bana buzla dolu bir küvet getirmek zorundasınız. Çok sıcak lan yandık. Şaka kısmını geride bırakıyorum ve konuya giriyorum. Blogun sahibi Nil ve bendeniz edibüd şuanda sürekli takıldığımız bir cafede oturmaktayız. Dedik ki, "Haydi bir çılgınlık yapalım!". Laptopla geldiğimiz ve wireless bağlantısı olan bir, iki bloggerın yapacağı en büyük çılgınlık, birbirlerinin bloglarına yazmaktır. Aslında başka çılgınlıklar da var ama, Nil erkek değil. O yüzden en çılgın olay bu işte. Az önce, Nil benim blogumda reklamını yaptııı ve sıra bendee. Nihhaaha!

Öncelikle Nil'in söylediklerini dikkate almayın, onu bloga ben başlatmadım. Benden cesaret alıp da başladı. "Ulan bu salak bile yazıyorsa ben de yazarım" dedi ve başladı bu işte.

Artık kendimi tanıtayım madem. Şimdi ben Sercan, Blogger alemindeki ismim ise edibüd. Blogum da şudur : curtainsofimaginaryvortex.blogspot.com

İsmi görüp de korkmayın, çok eğlencelidir benim blogum be. Bloga ilk başladığım zamanla, şu an yazdıklarım arasında, bir sürü Everest var. O zamanlar daha çok, "Okula gittim, ders gördük, okuldan kaçtık, cafeye gittik, off ne güzel hayatımız var!" temalı şeylerdi. Ama gün geçtikçe, sanki blogum bir mizah dergisiymiş, ben de onun tek yazarıymışım gibi takılmaya başladım. Çok profesyonelce olmasa da, insanları gözlemledim, bulduğum komik şeyleri yazdım çizdim falan. Benimle aynı esprileri paylaşıp benimle birlikte gülebilen izleyicilerim de oldu. Ağlicam lan nerdeyse. Çok duygulandım. Blogum benim çocuğum gibi demeyeceğim korkmayın. Çünkü ben klişelere karşı olmasam bile, çok eğlendirici bulurum kendilerini ve benimle eğlenilsin istemem. O yüzden bir de böyle bir projem var, ona da göz atabilirsiniz bence : kliselerkosesi.blogspot.com

Hatta an itibariyle, Nil'i de orada yazar yapıyorum ulan, onu da takip edin, beni de edin, Nil'i zaten ediyorsunuz. Mutlu mesut takılalım, gülelim eğlenelim. İşte böyle böyle şeyler.

Patates baskı yapmıyoruz burada, Patates de baskıya ve feodal düzene karşı, Patates herşeye karşı.

24 Temmuz 2011 Pazar

Öylesine yazasım var benim!


Şu anda yapmak istediğim tek şey "anlatmak"..
Her ne olursa,kim olursa anlatmak..
Bir konu saptamak istemiyorum..Ya da bir şeyi irdelemek..
Dilimden döküleni değil,ruhumdan sıçrayanı yazmak istiyorum..
Evet..Ruhumdan sıçrayan.
Çünkü ruhum öyle doldu ki,artık sadece dökülmüyor,sıçrıyor,taşıyor..İlerleyen cümlelerim nereye gider,hangi kıyıdaki konuya çarpar hiçbir fikrim yok,sadece yazıyorum işte..

Şu an nedenini bilmediğim bir hüzün var içimde..Kafam çok dolu,hayat belirsiz..
Belki de bakıldığında çok iyiyim..
Aslında iyiyim de zaten..Ama bir şeyler eksik..Ki böyle hissettiğime göre elbet bir yerde bir eksik vardır değil mi?

Aslında bütün arzularımın temelini duymak ister misiniz ?
İsteseniz de istemeseniz de yazacağım,sorduğuma bakmayın.

Hayata dair umduğum şeyleri tek bir cümleyle özetleyebilirim..Bütün arzularımı,düşlerimi sığdırabilirim o cümleye..
"Yıllar sonra ardıma dönüp baktığımda,"neden yapmadım?" demek istemiyorum!"
Evet.Hepsi bu.
Yaşlanıp,klasik hayallerdeki sallanan sandalyeme oturduğumda,neden "bunu" yapmadım demek istemiyorum..
Eğer yaşıyorsam,"yaşamak" istiyorum..
Bu öyle paha biçilecek türden şeylere sahip olmak falan değil.Yanlış anlaşılmasın.
Her şey giriyor bunun içine bende.. Hissetmekten kaçmak,düşlerden vazgeçmek,sevdiğin şeyleri ertelemek..
Bunlar,yıllar sonra can acıtacak şeyler olur eminim ki..

Yazmaya başladığımda bu konu hiç aklımda yoktu.Demek ki içimde varmış..
Hüznümün nedeni de nedir bilmiyorum..Açıklayamıyorum da..Sadece omuzlarım gevşiyor ve içimdeki ölü deriyi atıyorum zaman zaman..Ve bu da o zamanlardan bir tanesi..
Şimdi yanımda bir şişe şarap olsa belki daha çok şey gelirdi dilimin ucuna..
Bu arada neden şarap derseniz,en sevdiğim içki olduğundan falan değil..
Sadece,insanların içinde bulundukları hislere göre,içtikleri içkiler de değişiyor çoğu zaman bence..
Bu yüzden şu an şarap havamdayım..

Neyse;bir diğer,iç parazitlerimin uğradığı günlerde;bu tür ,"konusuz konularla" görüşmek üzere.. (tabii istemeyiz böyle günleri pek.)
Beni dinlediğiniz için teşekkürler..

Aa bir de gitmeden benden size bir replik gelsin..Artık ne çıkarırsanız..

"Frank: Üzgünüm…
Elise: Ne için ?
Frank: Sigaradan rahatsız olur musunuz? Gerçek sigara bile değil.
Elise: Ne ?
Frank: Elektronik. Sigarayla aynı nikotini veriyor ama duman yerine su buharı çıkıyor. Led ışıklı.
Elise: Hayal kırıklığına uğratan bir durum.
Frank: Gerçekten sigara içmemi mi isterdiniz?
Elise: Sevdiği şeyler yapan bir adam olmanı tercih ederdim."  (The Tourist)

Kestik!

17 Temmuz 2011 Pazar

"Kardeş"


Kardeş olmak güzel şey,sevgili okuyucular..
Hele benim gibi bu konuda şanslı biriyseniz çok daha güzel..
Çünkü benim dünyalar güzeli,müthiş bir ablam var..Kendimden çok seviyorum onu :)
Hatta bugün onun,yani benim hayatımın anlamının doğum günü..Bu yüzden yazımı ablama ithaf ediyorum..

"Abla" demek,benim için dört harfli bir kelimeden ibaret değil öncelikle..Hiçbir zaman da öyle olmadı..
Çünkü o benim her şeyim..Ablam,küçük annem,arkadaşım,sevgilim.. :) binbir kategori de olsa sığdıramam ona yakıştıracaklarımı ..

Şimdiye kadar benim doğum günlerimde genellikle ayrı olurduk,ablam şehir dışında okuduğundan ve benim doğum günüm kış ayında olduğundan ötürü..Alışmıştım biraz da olsa bu duruma..
Ama ben,şimdiye kadar hemen hemen tüm doğum günlerinde ablamın yanındaydım..
Ne yazık ki şimdi ayrı şehirlerde olduğumuz için yanında değilim..Bu yüzden içim biraz buruk..
Fakat değişmez bir klasiğimiz olan "00.00 'da ilk kutlayan kişi olma" geleneğimizi,bu sene de bozmadık :)
İyi ki doğdun,benim güzel ablam..Seni çok seviyorum! :)

Sizler de eğer bu yazıyı okuyorsanız ve bir kardeşiniz,ablanız ya da abiniz varsa gidin öpün,sarılın,bir şeyler yapın :)
Kardeş olmak güzel şeydir..Hayatta senin kanından olan,aynı yerden çıktığın,o sevgiyi paylaştığın birisinin olması müthiş bir şey..Kardeşlerinizle bağlarınızı koparmayın.. Ve sevginizi,sıkça dile getirin..:)

Dediğim odur ki; iyi ki bu ablanın kardeşiyim ve ben,ablamı çok seviyorum! O kadar !

Cutt ;)

12 Temmuz 2011 Salı

Bakış Açısı


İyi geceler blogdaşlar,
Bu yazıyı gündüz saatlerinden birinde okuyorsanız da,gelecek geceler için iyi geceler.
Neyse efendim..
Bileniniz vardır ki(bilmeyen de şimdi öğrenmiş olsun bu vesileyle),ben radyo,sinema ve tv bölümüne gönülden bağlıyım ve bu bölümde okumak istiyorum..
Bu olur mu,olmaz mı bilmiyorum ama peşini bırakacağım bir konu değil..Ki nolur benim için iyi bir şeyler dileyin de arzuma kavuşayım..Sonra da sizlere güzel güzel filmler çekeyim.. :)
Düşü bile güzel..Ama düşte kalmayacak emin olun..
Aslında anlatacağım şuydu ki; ben bu sevdaya düştüm düşeli hep ilk kısa filmimde ya da uzun metraj filmimde,nasıl bir konu işlerdim onu düşünüyorum..Ondan bahsedeceğim sizlere..
Düşündüğüm konu tamamen bakış açıları..Tek bir olayın,farklı bakış açılarından,farklı kişiler tarafından nasıl algılandığı..Birden çok kişiye ne hissettirdiği..
Bu konu hep ilgimi çekmiştir benim..Tabiri caizse,bakış açısı delisiyim.
Normal hayatımda da  düşünürüm bir olayı ,acaba şu insan,bu insan nasıl görüyor diye..
Tabii ki tam olarak algılayamayız ama bunu bir filmde işlemek çok ilgi çekici bana göre..
Fakat,filmimde öyle uç noktalar kullanmak istiyorum ki,izleyiciler her saniyesini merak etsin..
Tek bir olayı,o kadar uç noktalarda yaşayan insanların gözlerinden yansıtmak istiyorum ki...

Mesela, bir şizofrenin,bir banka memurunun,bir fahişenin,bir din adamının..vs..
Yalnız bu hikayenin tüm hakları saklıdır ona göre..
Benden önce yapanı görürsem affetmeyeceğim :)

İşte ben böyle kurgular kurarken kafamda,aynı zamanda bu bakış açılarını anlatan filmlere bakınıyorum..
Ve geçen gün bir tanesine rast geldim..Hemen size tavsiye etmek istiyorum..
Filmin adı "Flipped",2010 yapımı bir film..
Bir olayın,iki genç tarafından nasıl algılandığını anlatıyor..Her ikisinin bakış açısını bizlere sunuyor..
Tabii izlerken size ,hayatınızın filmi falan demeyeceğim,o kadar abartılı değil çünkü..Ama bence keyifli ve pek sevimli bir film..Bana konu itibariyle de,ilgi çekici geldiği için izlerken keyif aldım..Size de tavsiye ettim gitti.
İzleyecek olanlarınız varsa keyifli izlemeler dilerim.
Ve son olarak "bu konuya" dair,bildiğiniz güzel filmler varsa lütfen önerin :)

Kestikk!;)

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Behzatlı Günler


Yaz tatilinin şu güzide günlerinde evde can sıkıntısıyla uğraşırken aklıma bir şey geldi.
Bütün sezon boyunca çok izlemek isteyip,pazar karmaşıklıklarından ötürü hepi topu 10 bölümünü izleyebildiğim Behzat Ç.'ye sarmış bulunmaktayım.
Şimdiye kadar 12 bölümünü indirdim.İzlediğim bölümleri de yeniden izliyorum,unutmuşum epeyce.
Ama bu yaz sıcağında çoğu saat dışarı çıkılmadığından dolayı,tatildeyken izleyeceğim bölümleri de tüketiyorum sanırım.
Fakat gerçekten dayanılmaz olduğu için bir bölüm biter bitmez,yenisine atlıyorum.
Bir de bakıyorum akşam olmuş.
Tabii bu eylemi her gün yapmıyorum,benim de bir sosyal hayatım var değil mi yani ?
Ama aslında gittiğim yerlere de götürebilirim hani.Olamaz mı ?
Tamam biliyorum olamaz.
Şimdi de,daha yeni bir bölüm bitirip geldim bunu yazmaya,o yüzden kafam epey Ç. de kaldı,mazur görünüz.
Yani dediğim odur ki; ben,en azından şimdilik Behzat'a sarmış bulunmaktayım.
Bu yaz sıcaklarında siz de böyle alternatifler üretin,zaman geçsin :)

Cutt!

7 Temmuz 2011 Perşembe

Sivri Sineğin Hayatı


Bir önceki yazıda bahsettiğim,devamı gelecek dediğim yazılardan bir diğeri de buydu.
Bir sivri sineğin hayatı.
Daha önce bir yazımda,sivrisineklerin benimle ne alıp veremediği olduğundan bahsetmiştim :)
Geceleri onlara tahammül edemediğimi bilirsiniz bu yüzden :)
Ama şimdi bu konu üzerine,bir de onların penceresinden düşünmeye başladım..
Şimdi,onlar da bir yerde haklı.Sonuçta hayatlarını devam ettiriyor bu uçan vampirler,bizi içerek :)
Hatta o nokta kadar gözleriyle hayatlarımızı didikliyorlar :)
Belki bizim herkesten gizlediğimiz bir sırrı onlar görüyor,en özel anlarımıza bir köşeden bakıyorlar :)
Hele bir de bizim onları kovaladığımız katlanmış gazete kağıtlarını gördükçe neler yaşıyorlar kim bilir.
Ama onlar da bu yaşadıklarını göre göre yine geliyorlar kenarımıza,köşemize.Bizi kaşındırdıkları gibi kendileri de kaşınıyorlar anlaşılan.

Fakat düşünüyorum da gerçekten,ölmedikleri sürece enteresan bir hayat yaşıyorlar..
Onlarca evin penceresinden,kapısından girip binlerce hayata tanık oluyorlar..Evet anlam veremiyorlar tabi ama..Garip işte..
Düşünsenize kendinizi öyle..Kanatlarınız var,miniciksiniz ve bir hayata tanık olmanız,açık bir pencerenin içinden girmek kadar basit bir işlem.
Düşünen bir varlığın,yani bizlerin,bir hayvanla bile olsa empati yapması çok farklı değil mi ? :)
Birbirimizi anlamak için bazen bu empatilere çok ihtiyacımız var. Kullanın ;)

Ve benden size 3 dakikalık bir kısa film(animasyon) gelsin,bu konuya dair..İlk kez,yaklaşık bir ya da iki sene önce izlemiştim bu kısa filmi..Bu konuyu gördüğümde ilk aklıma gelen de bu oldu,buyurun izleyin :)

Bir Sineğin Gözünden

Cutt!

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Yazgı


Bugün biraz "yazgı"dan bahsedeceğim..
Neden bu konuda yazacağımı da kısaca bir anlatayım sizlere..
Yorumlarıyla bloguma çok şey katmaya başlayan,sevgili novaroma benden gelişigüzel bir konuya,öncesinde hiç üstünde düşünmeden yazmamı rica etti..Bu fikir benim de çok hoşuma gitti ve şimdi eyleme döküyorum..Gördüğünüz yazı başlığı(yani konusu) Novaroma'nın bana önerisidir..Ve bunlardan iki tane daha gelecek hazırlıklı olun :)

Evet...Yazgı.
Bilirsiniz "kader"ile eş anlama gelir bu kelime..
Çoğumuz yaşadığı şeyleri yazgıya yükler..Bedelini ondan sorar..
Bu yüzden de kötü anlamda kullanırız bu kelimeyi sıklıkla..
Hatta sizlerle,çok beğendiğim "Prensesin Uykusu" filminden konuya dair bir replik paylaşacağım.

" Kader,başımıza geleceklerin bir listesi diyelim ki.İyi de neden hep mutsuzluk ve kederle aynı anlamda kullanırız bunu? 'Bugün çok güldük,çok eğlendik..Kader işte.'diyeni gördün mü sen hiç? "

Bence çok doğru ve yerinde olmuş bu söz..
Yazgımızı değiştirebilir miyiz,ya da gerçekten bize yazılmış bir yazgı var da onu mu yaşıyoruz bilemem..
Ama bazen insana garip geliyor..
Hayatta tercihler yapıyoruz..Bazıları yerinde oluyor,ama bazıları bizi çıkmaza bile götürebiliyor..
Bu gerçekten yazgı mı ?
Ya diğerini seçseydim deyince de iradeye giriyor sanırım..
Aslında olay iki kilit kelimede belki de.."Yazgı" ve "İrade"..
Kimileri yaşadıkları tecrübelere,yaşantılarına,yaptıkları seçimlere irade diyor,kimisi ise yaşamamız gereken buymuş deyip yazgı diyor..
İkisi de bana tam anlamıyla mantıki ya da mantık dışı gelmiyor açıkçası..Tam ortadalar benim için..
Yazgıyı değiştirebiliriz yaptığımız seçimlerle belki..Ama belki de yaptığımız seçimler zaten bir yazgıdır..
Anladığınız üzere ben bu kaostan çıkamadım :)
Siz ne diyorsunuz ?

Bu şarkı da benden sizlere gelsin ;) " Yazmamışlar "

Cut!

İnsan Hakları



Ben,bu videoyu her izlediğimde,ilk kez izlediğim zamanki duygularıma kapılıyorum yeniden..
En başta nasıl içimde bir burukluk yaşadıysam,yine her izleyişimde yaşıyorum bunu..
Burukluk yaşamamın nedeniyse gördüğüm toplum,insanların fütursuzca savurduğu yargıları,saygısızlıkları..

Ülkemizde kaç kişi,cinsel tercih farklılıklarına normal bakıyor ?
Ya da kaç kişi dilediği şekilde yaşıyor hesap vermeksizin?
Kaç kişi bedenini,ruhunu hediye gibi sunmadan yaşıyor?
Kaç kişi hissettiklerini,güdülerini saklamıyor?
Peki kaç kişi özgürce haklarını savunabiliyor?

Çok fazla bir rakam veremez kimse size bunlar için..Nedir bu sevgisizlik,anlayışsızlık?
Neden insanlar;hayatı,çevresindekileri olduğu gibi kabul etmiyor..
Ne bu tahammülsüzlük?

İnsanların bireysel hak ve özgürlüklerine saygı duyalım artık..Kadın,erkek,çocuk,yaşlı,genç demeyelim..
Toplumdaki hiçbir statü,insanlığımızdan önemli olamaz..
Hani şu "çok kısa" dediğimiz ömür var ya..İşte,o kısa ömür,kimseye zindan olmasın..
Sadece biraz özveri ve insanların karşısındakini anlama çabası gerek bu değişim için..
En çok eşitsizlik kadın-erkek arasında denir ya hep..
Tabii ki aynı hissedemeyiz..Eşit değilsek,evet bu konuda eşit değiliz..Zevklerimiz ayrıdır belki,huylarımız,takıntılarımız...Biyolojik varlıklarız nihayetinde..
Ama haklarımızda eşitiz..!
Ne bir erkeğin,ne bir kadının,ne de bir çocuğun hak ve özgürlükleri kısıtlanamaz..
Bu toplumda hepimiz bir bireyiz..Ve hepimizin saygıya,sahip olduğumuz hakları kullanmaya,"Hakkımız Var!"
Bu toplumda yaşayan tüm bireyler lütfen duyarlı olsun..Çünkü bunlar bizim elimizde..
Yeni nesilleri sizler,bizler büyütüyoruz,büyüteceğiz..

Kestik!

Mim "8"


Sevgili mim kralı deep beni mimlemiş :)
Benim de bu gece yazı yazma isteğim vardı epey,tam üstüne denk geldi bu mim :)
Ona teşekkürlerimi sunup yazıma başlamak istiyorum..
Efendim,mim konumuz : "Evinizde yangın çıksa ve tek bir eşya kurtarmak zorunda kalsanız neyi kurtarırdınız?" imiş.

Ben hem yüzeysel,hem de derin bir cevap vereceğim sanırım..
Yani,çoğu kişide olduğu gibi bende de kaybetme korkusu vardır..Bana ait olan en ufak bir şeyi bile kaybettiğimde üzülürüm,eksikliğini yaşarım..
Bu yüzden böyle bir şey başıma gelse neyi nereden alacağımı şaşırırdım..Çünkü hep,bir diğerinde aklım kalırdı..
Ama özellikle bir daha edinemeyeceğim,geri telafi edemeyeceğim şeylerimi kurtarırdım..Bana geçmişimi anımsatan albümlerimi alabilirdim mesela..Ya da değer verdiğim bir objeyi..
Bu yüzeysel olan cevabımdı..

Eğer biraz daha derine inecek olursam ise; hiçbir şeyimi almazdım..
Neden mi ?
Zaten çoğu şeyimi kaybetmişsem,o kurtardığım küçücük şey belki de bana acı verirdi..Kaybettiklerimin küle dönüşünü hatırlatırdı..
Ben de bu yüzden,kaybettiğim o küllerden,yeni bir şeylere başlamayı yeğlerdim belki..
Ama temennimiz o ki,kimse böyle bir durumla karşı karşıya kalmasın ve tercih yapmak durumuna düşmesin..Büyük bir facia çünkü bu..

Benim mimlediklerim ise;
Luna
Hayal hanem
ayl-in

Kestikk!

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Doğru Zaman,Doğru Yer Hikayesi


Bugünlerde aklıma takılan birkaç mesele var.
İnsanların ya da olayların birbirini ıskalaması..Birbirine yetişememesi.
Bunun nedeni de sanırım doğru zaman ve doğru yer hikayesi..
Hani bir adam yada bir kadın vardır..Hayatından onlarca şey,onlarca insan geçmiştir..
Sonra gün gelir o insanlar ayrılır,hayatlar değişir..Yeni insanlar olur,yeni hayatlarda..Bazen her şey daha güzel gelişir..
Sonra der insan kendi kendine..Niye onun,bu zamanını yakalayamadım..Neden doğru zaman bu değildi diye..
Çoğu olayda da öyle olur..Örnek verecek olursam mesela daha kolay anlaşılması için..
Okulda bir öğretmeniniz vardır..Kök söktürür size.."Onu yapma,bunu etme"lerle geçer döneminiz..
Sonra siz okulu bitirirsiniz,zaman geçer,alt dönemlerden tanıdığınız olursa sorarsınız,"hala aynı değil mi?" diye..
O da size "yoo,karışmaz kimseye" der..
O an düşünürsünüz,benim dönemimde niye böyleydi? Niye şimdiyi yakalayamadım diye..
Aslında basit cevabı..
Çünkü insanlar yorulur,yıpranır,durulur..Hatta tükenir bazen..Yeniden başlar,daha sakin,daha oturmuş bir şekilde..
Sadece tatmin etmez,kabullenmez insan bu cevabı..Çünkü ıskalamıştır o,yakalayamamıştır ..
Bu sadece basit bir örnek..Çoğu zaman düşünülür böyle şeyler..En azından ben düşünürüm bazen..
İnsanlar neden birbirlerini ,olayları yakalayamaz,ıskalar diye..
Aslında belki de yaşanması gereken budur..Bazen ıskalamak,yetişememek gerekiyordur belki de..Hani şu "her şeyin en iyisi"için..
Onu da hiç anlamam ya..Ne zamana göre o ,"iyi"kavramı..Hayatın iyi gitmesi için belli bir dönem mi var yoksa?
İşte ben böyle düşünürüm bazen..Çok mu gerekli?
Hayır,değil .. Ama düşünürüm işte..

Cutt!

1 Temmuz 2011 Cuma

"1oo"ünü Dökme Küçük Kız


Haydi bakalım,benden de 100'üncü izleyici mutluluğu taşıyan bir yazı gelsin :)
Birçok blogda rastlıyordum bu 100'üncü izleyici sevincinin paylaşıldığı yazılara :)
Bu aslında gerçekten sevindirici bir şey..İnsan boşa yazmadığını,okunduğunu anlıyor o güzel yorumları,takipçileri gördükçe..
Bundan bir süre önce ben de bir blogun 100'üncü izleyicisi olmuştum ve neden bilmem ama çok sevinmiştim..
Hatta bir kaç gün sonra o bloga bakınmak için girdiğimde sevgili blogdaşımın , 100'üncü izleyici mutluluğunu paylaştığı yazısını okumuştum :)  (bkz: Uçan Penguen )
Bugün ben de 100'üncü izleyicimi görünce aynı mutluluğu yaşadım :) Hatta artık onun bende ayrı bir yeri oldu :)  (bkz: idioteque )
Şaka bir yana gerçekten insanın okunduğunu bilmesi güzel şey..İlk blogumu açtığım zamanı düşünüyorum da;kimse okumaz yazarım ben öyle kendimce diyordum..Ama şimdi nerelere kadar geldik bile :)
Burada,yüzünü bile görmediğim onca sevimli insan kazandım..
Binlerce insanın yazdıklarını okumak ,yaşamlarına ortak olup,onlarla birlikte düşünmek,hissetmek o kadar zevk veriyor ki bana..
Tüm blogdaşlarıma sevgiler..Sizinle birlikte düşünüp,hissetmek..Görmeden bile çoğu şeye tanıklık etmek çok güzel..Bol bol yazalım,bol bol okuyalım..

Bir de şarkı gelsin benden size.. Yüzünü Dökme Küçük Kız 

Cutt!