15 Kasım 2012 Perşembe

' Ne zaman sarhoş oldun da , tek odalı kağıttan şatomda '



Selam, naber blogdaş?

Geçenlerde cânım blogdaşım Sercan ile "haydi blog yazalım artık yahu" hayıflanmalarında bulunduk.
Bugün atmış o ilk adımı. Ben de peşi sıra harekete geçeyim dedim, yoksa paslanıp kalacağız öyle.

Normalde aklımda hiçbir konu yoktu ama yine bugün size tamamen spontane bir şekilde dinlediğim müziklerin bana yaptığı türlü oyunlardan bahsedeceğim.

Az evvel youtube'da bir şeyler izlerken klasik yandaki sekmelere dalarak binbir farklı müzik dinledim. Hep de yakın tarzlar çıktı peşi sıra. Gayet güzel bir şekilde sessiz sakin şarkıları dinliyordum. İşte The Smiths'ten tut, Ferdi Özbeğen'e kadar gitti şarkılar.
Tabii o esnada böyle dingin, hafif hüzünçlü bir ortam da oluştu zihnimde. Düşünüyorum, plan kuruyorum kafamda falan, çoğunu düşüne düşüne deliriyorum, sonra neyse ya diyorum, sonra biraz daha düşünüyorum ve sonra biraz daha..
Anladığınız üzere karıştım da karıştım o şarkılar arkada akıp giderken.
En son baktım Erdem Yener'den Belki çalıyor, onu da dinledim güzelce..
Vee en anlamlı kısma geliyoruz ki; Erdem Yener'i dinledikten sonra üstte Ankaralı Coşkun diye bi abimiz çıktı "Ankara'nın Bağları [Orjinal Klip]" diye karşıma. Bir gaflettir tuttum onu da açtım, baktım ablalar oynuyor otel kapısı gibi bir yerde. Zaten -sözde- klipteki efsane zoomlar beni benden aldı o da ayrı bir mesele.

Sonra durdum düşündüm nerden geldim ben buralara diye, düşünmez olaydım. Başlangıç noktası The Smiths'i geçtim, en olası haliyle Ferdi Özbeğen olan bir insan nasıl o listeyi Ankaralı Coşkun ile sonlandırır, içlendim açıkçası biraz.

Bu da evrenin bana "boşver be tatlım kalk iki Ankara havası oyna" deme şekli olabilir mesela.

Tıkla, da iki Ankara havası oyna blogdaş :P


Görsel için not: Ankara havası falan deyince Behzat'a yer vermeden geçemezdim.

Cut.